In Red Blue Green..


İnternet aleminde uçup giden yazıcıklardan bazısını buralara koyuverelim dedim,şubat ayında bütün dergilere "kelle" olarak destek veren Thom Yorke beyden burda da kaçışınız yoktur efenim,tahminen 2-3 ay önce yazdığım Radiohead albüm kritiğini paylaşıyorum bidibid :


"""
Uzun zamandır kulağımıza gelen“yeni albümleri çıktı-çıkıyor” söylentileriyle artan heyecan katsayımızı dindirecek bir hareketlilik görememiştik Radiohead cephesinden, Thom Yorke’un solo albüm çıkarması da “artık dağılıyorlar mı?” tabanlı birçok sınırsız geyiğin de konusu olmuştu. Fakat her yaptıkları işle sevenlerinin benliğinde derin izler bırakan Radiohead; ekim ayı başında sitesinde yaptığı açıklamayla bu sefer hem dinleyenlerini hem de müzik piyasasını dalgalandıracak bir olaya imza attı: albümü sitelerinden kendimizin belirlediği bir fiyatı ödeyip resmi olarak indirebiliyorduk. Albümü kutu seti halinde almak isteyenlerse albümün yanında B-side’lardan oluşan bonus disklerine 3 Aralıktan itibaren kavuşmaya başlayacaktı.
Bu hareket sanatçıları zorlayarak istedikleri müziği yapmalarını engellemeleri yanında, onları kullanarak milyonlarca dolar kazanan müzik endüstrisinin dinamiklerine karşı da büyük bir başkaldırı olduğundan müzikle alakalı veya alakasız herkesin gözünü son zamanlarda Radiohead’e çevirdi. Bu olayın getirileri ve müzik piyasasına etkileri uzun zaman tartışılacak bir konu olsa da bunu sağlayan albüm In Rainbows’un müzikal değerinin de biraz önüne geçmeye başlayan bir hadise olma yolunda ilerliyor. Bu yüzden biraz çoğunluktan sıyrılıp; para ve piyasa işlerinden ziyade yüzümüzü müziğe çevirelim istiyorum.

Radiohead geçen albümden sonraki dört yıllık sessizliğini bozduğu In Rainbows’la kendi içinde gerçek bir grup olma olgusunu yeniden kazanmış gibi. Çünkü Kid A ve Amnesiac albümlerindeki elektronik ve deneysel parçaların üstüne gelen “Hail to the Thief” in çıkışıyla beraber Thom Yorke ve Jonny Greenwood’in müzikal açıdan grupta biraz daha baskın bir konuma geldiklerini gözler görmese bile dinlenen müzik belli etmekteydi. Fakat gerek Thom Yorke’un Eraser albümü, gerekse Jonny Greenwood’un Bodysong’u In Rainbows’a gelirken kafalarının rahatlamalarını sağlamış olmalı ki uzun zamandır duymayı özlediğimiz 5 kişilik bir ekibin beraber yarattığı müziği hissedebiliyoruz.

Albümü açan 15 Step bu rahatlığı kaçıracak derecede eski albümlerdeki glitch tabanlı şarkılara benzer bir başlangıç yapsa da şarkının devamında “etcetera etcetera” diyerekten insanı rahatlatan bir melodiye doğru süzülüyor. Bodysnatchers ise geçen seneden beri konser kayıtlarında duymaya alışık olduğumuz Ok Computer ve eski dönemleri anımsatan bir parça. Nude Radiohead B-side’larını toplayanların uzun yıllardır dinlediği en hüzünlü şarkılardan biri“Don't get any big ideas/They're not gonna happen” diyerekten başlaması da size ufak bir ipucu verebilir. Weird Fishes/Arpeggi ise Pyramid Song batığından yüzeye çıkan okyanus hazinelerini gibi parlayan bir aşk şarkısı. Albümün insanı dinleyince direkt olarak depresyona sokan şarkısı All I Need ise hem sözleri hem de ağır temposuyla albümdeki en vurucu şarkılardan. Faust Arp kimse kızmasın ama bence albümün en vasat şarkısı, bu albümde olmamasını dilerdim. Reckoner ise eski halini dinleyenler için oldukça şaşırtıcı bir hale gelmiş, başka bir şarkı olmuş resmen, hafif caz öğelerini de Amnesiac’dan ödünç almış. House of Cards’da yine albümün ağır toplarından, özellikle müziğin yarattığı atmosfer ve üstüne eklenen Thom Yorke’un vokalleri bu şarkıda oldukça sarsıcı bir biçimde önde duyuluyor. Jigsaw Falling Into Place ise The Bends zamanlarını hatırlatmakta fakat gerek şarkı sözleri gerek müziğiyle o dönemden kat ve kat üstün. Albümü sonlandıran Videotape ise insana yaşattığı hüzünle yerlerde süründürecek cinsten. Yüksek bir yerden düşüş hissi yarattıktan sonra insanı kendisiyle baş başa bırakan bir sessizliğe gömülmenizi sağlıyor In Rainbows’ın özünü içinde saklayan bu şarkı, Radiohead’in paha biçilmez B-side’ları Lift, Polyethylene gibi şarkıların piyano ile yeniden vücut bulmuş halleri gibi.

Sonuçta yeni albüm In Rainbows’un indirilebilen kısmını dinledikten sonra daha pek çok şey söylenebilir, fakat kanımca Radiohead müziğinin derinliğinin en önemli özelliklerinden biri şarkıları dinleyen kişiyle beraber, şarkıların da sürekli olarak değişim geçirmesidir. Uzun süre ilginizi çekmeyen bir şarkı, yıllar sonra playlistin derinliklerinden çıkarak hayatınızda yaşadığınız bütün gelgitler içinde sizi bir anda paralize edebilir veya benliğinize ulaşmanızı sağlayan bir yol göstericiye dönüşebilir.

Olaya biraz daha geniş açıdan yaklaşırsak eminim ki yabancı müzik hakkında ufak da olsa genel kültüre sahip herkesin kafasında bir kerecik de olsa Radiohead’le ilgili bir fikir balonu oluşmuştur. Fakat konu Radiohead olduğunda; onlara yüklenen anlamların çeşitliliğinden dolayı her türlü insandan her türlü tepkiyi alabilirsiniz. Çünkü bu canım İngilizler öyle bunalımlı ve bitik bir dünyaya seslendiler ki; kulaklarını kabartıp onların acılarını yüzlerine en iyi şekilde haykıran bu müzisyenleri dinleyen insanların toplamı devasa bir kitleye dönüştü. Fakat bu kitle içinde elbette her türden mahlûkat bulunuyor… Sonuçta onları anlayabilen insanlar için hayatlarının belki de en önemli müziğini icra eden üstün insanlar topluluğuna dönüşseler de, kimileri tarafından kartvizit gibi kullanıldılar, bazıları içinse acıların çocuğu olarak bile görülen bu canım insanları dinlemek zayıflık belirtisi olarak bile görüldü-halende görülüyor-… Yinede haklarında ne düşünülürse düşünülsün; modern ve global dünyaya onlardan daha güçlü ve özel bir grup gelmedi, uzun seneler boyunca da gelmeyecek. In Rainbows’dan çıkan enerji dalgaları da uzun süre zihinleri sallayacak."""

0 yorum:

counter on
blogger