Hey Sister. It’s really really nice to meet ya!!




Uyku öncesi son zamanlarda gördüklerimden farklı sandığım bir klip seyrettim. Klipte bir adet Estelle, bir adet de Kanye West vardı. Estelle'yi ilk kez görmüştüm. Kanye ise son zamanlarda yanında şarkı söyleyen kızların kalçalarıyla daha ilgili görünen, Daft Punk'la kankalığıyla tarzını değiştirmiş bir beyefendiydi. Ama klipte farklı olan şey Estelle adlı bayanın kıvırtmaması, kalçalarını savurmaması, hatta uzun bir elbise giymiş olması ve de o bakışlarıydı. Dişlerinin çarpıklığı bir an için de olsa kafa karıştırıyordu ama videonun güzelliği yarı açık göz kapaklarımın en son görmek istediği güzellikte ve kulakların duymayı arzuladığı sakinlikteydi...

Birbirleriyle seviyeli cilveleşen iki insanın yalın bir seste buluşması keyif verici, renksiz ve "bling bling"siz olması da apayrı bir hoşluk... Konu Amerika'nın beşeri ve doğal zenginlikleri de olsa; para, pul, şan, şöhret ve tasarım kıyafetler de olsa, papyon takan beyaz tenli genç çocuklar da olsa... Kanye bile arsız sapık kıvamında dolaşmadığı sürece seyredilebilir görünüyor.
Ve hanım kızımız güzel, hoş.

Estelle feat. Kanye West - American Boy

Crystal Castles - Crystal Castles





NOT:
Reset Magazin için yazdığım naçizane albüm kritiğini Bozukluyorum sizlerin huzurunda.


"we are CC
we are 1 boy and 1 girl
we are named after she-ra's home
we play rough"

Adora' nın "Gölgelerin gücü adına, ben She-Ra'yım" demeden önce koruduğu kalenin cızırdamaya, 8-bitlik synth sesleri çıkarmaya, çığlıklar atmaya başlaması 2003 yılından beri devam ediyor. She-Ra'nın ,güzelliğini, gücünü ve kanatlı, tek boynuzlu atını kıskandığı için bu girişimde bulunup geri planda kalmayı sindirememiş bir kale olarak Kanada-Toronto'dan Alice Glass(vokal, org) ve Ethan Kath(yapımcı, bass)' da vücut bulmuş, punk ve 80'lerin italo-disco akımından etkilenmiş; çokça eğlenceyi, bedava içkiyi ve negatif elektriği atmayı amaçlamış bir grup haline gelmiştir.

Çocukluktan kalma alışkanlıklarını bırakamamış kişilerin geçmiş özlemini ("Vintage", "Retro" terimlerinin fazla rağbet görmesi yine bu dönemlerde ortaya çıkmıştır) tatmin etmeye çalıştığı günümüzde Crystal Castles özellikle Commodore 64'lerinden, Atari'lerinden, Sega'larından, Gameboy'larından, joysticklerinden kopamamış gençliği mutlu edecek şeyler anlatmaktalar. Kullandıkları klavyeye Atari ses kartı yerleştirerek elde ettikleri müzikleri, sesi deforme olmuş bir dişinin anlamakta zorlandığımız(hatta hiç anlamadığımız) cümleler sarf etmesiyle oluşan şarkılara nasıl olur da aşık oluyorlar, bilinmez. Ama gitarlı, davullu, katran ve alkole bulanmış erkek vokalli indie müziklerinden sıkılanları kendine getirdiği kesin. Hatta neredeyse indie müziğini sevdirecek kadar güzel remixler yapıyorlar bu gruplara... Kankaları Klaxons'tan "Atlantis to Interzone", Şahane kızımız Uffie'den "Pop The Glock-Make It Hot", Bloc Party'den “Hunting for Witches”, Comic Book Fever'dan "Cry Babies" , Liars'dan "It Fit When I Was A Kid" , HEALTH'den "Crimewave", The Whip'den "Divebomb" Kristal Kale'den çıkan güzelliklerden...

Remixler yetmediğinde, Alice, soundcheck halindeyken yapılan kaydın onların 3 gün içinde tükenecek parçaları "Alice Practice" olacağından habersizdi tabii ki... Kendilerini Myspace sayesinde duyurmuş ve yine Myspace sayesinde çığ gibi büyüyen bir hayran kitlesine sahip olmuşlardır. Klaxons, The Presets gibi gruplarla Avrupa senin Amerika benim dolaşıp bu sırada yaptıkları her kaydı da albüm çıkarmak yerine teker teker piyasaya sürmüş; dinleyenlerin "sürekli takip etme" yeteneklerini sınamışlardır.

Kristal Kaleler, kendi isimlerini taşıyan bu albüme 2006 çıkışlı Alice Practice' den bu yana kaydettikleri bütün parçaları iliştimiş durumda. Alice'in canlı performanslarda izleyenleri kendinden geçiren anarşik tavrı albüm kayıtlarında da hissediliyor. Kristal avizeler sallanıyor, Pac-man levelleri hızla atlıyor, alışma sürecini atlatana kadar piksel piksel dans ediyorsunuz. Zaten onlar da bir anlam aramıyorlar yaptıklarında. Alice konserlerinde eteğinin altında yanıp sönen spot ışıklarından kör oluyor; kendi kadar dinleyen ve izleyeni de tatmin ediyor bu ışık ve ses oyunlarıyla. Yüzünü saklıyor, dondurmaya dönüşüyor, Chanel' le kardeşliklerinden dem vuruyor... Ne de olsa Crystal Castles(CC)!! Coco Chanel kadar çılgınca ve absürd olabiliyorlar bu yüzden.

"Xxzxcuxz Me"(Excuse me-Affedersin) Alice, o ne biçim bağırmak öyle!! diyebilirsiniz ama öyle değil. "Robotlarla seks olmaz" biliyoruz artık; bazılarımız çürümeye programlanmış vücutlarımızı yağlamaya geldiğinizi fark ettik(Alice Practice), düzensiz nefes alışlarımıza da tanık oldunuz (Crimewave) ve hatta bizleri süper adamlar haline getirecek dahice planlarınızı da öğrendik(Love and Caring). Ama şimdi biraz içki ve dans zamanı olduğunu hepimiz biliyoruz...

Crystal Castles - Alice Practice
Crystal Castles - Xxxzxzcuzx Me
Crystal Castles - Love And Caring

CC @ Myspace
CC @ YouTube

Ladytron - Velocifero


2005'te yayınladıkları Whitching Hour' dan sonra sesi soluğu çıkmayıp o festival senin bu konser benim dolaşan Lİverpool çıkışlı synthpop grubu, synth ve dengeli(!) electro-clash manyakları için 5 ay öncesinden 4. stüdyo albümleri Velocifero nun müjdesini ve track-listini kulaklara fısıldamaya başlamışlar. Albümden henüz tek bi notanın izine rastlamamış olsam da 3 Haziran'a kadar sabredemeyeceğim kesin!!

Prodüktörlüğünü Alessandro Cortini(NIN) ve Ed Banger'dan tanıdığımız Vicarious Bliss
(Justice, DJ Mehdi, Busy P) in yaptığı Velocifero Nettwerk Music tarafından piyasaya sürülecek!! Bizler sentetik popun kölesi olurken onlar da bu yaza damgalarını vuracaklar!!

İşte track-list:
01 Black Cat

02 Ghosts

03 I'm Not Scared

04 Runaway
05 Season of Illusions

06 Burning Up

07 Kletva

08 They Gave You a Heart They Gave You a Name

09 Predict the Day

10 The Lovers

11 Deep Blue

12 Tomorrow

13 Versus

Yenisi gelene kadar da bununla bir süre idare edelim:
Ladytron - amTV

Ladytron@Home

Eğer hoparlörler doğru mesafede olursa bu şarkı harika olur...

İçinde çürüdüğüm odama ket.
Ben öğrenci, hayat mektep.
Haren gürra, yıkılır hatıra.
Hassas yapraklarımın sonu çıka hayra bat.
Armoni gelsin kulağa. Açılır susta.
Ya rapim, ya ölüm, ya dünya, ya feza, ne hasım, ne çalım, ne yapım, ne yıkım değil umurumda yak.
İzbe hayat, hep hazır ol rahat
Hayta Hilkat ve kalp hacamat.
Yolculuğun bi kundak, bi toprak.
Kahkahalarımda kayıp da murat.
Hayli hayati, rap mütemadi.
Ört üstümü mermer baki. Göm büsbütün her şeyim hayali.
Geciktirme vaktim bu ikindi.
Checkmate...
Kahpe felek işin acı üretmek, ne bilirsin sen, nedir üşümek, titremek.
İsteğin acılara tuz biber ekmek demek.
Kolo deneyimli denek. Yalnız hep sükunet ve net.
Altını üstünü tersine çevirir. Üstüne üstlük çamları devirir... Tadan bilir.
Sen gülerken ben pek ilgilenmem.
Buradan geçtin mi, bilmem.
Kim tutmuş, kim kesmiş, kim pişirmiş, kim yemiş.
Sen gülerken pek ilgilenmem
Yalnız uyanmak cehennem.
Madem uyku yarı ölüm, canıma gecedir kast eden.

Kendimi unutmak istiyorum yol kenarındaki biriken kuru yapraklar gibi, günleri, ayları, yılları, anıları hatta kendi devremi, çehremi, yakın çevremi dahi... Sen bir sırrı bile tutamadın, artık neyi paylaşabiliriz candan ki…
Esti rüzgar Hiçlikistan'dan. Ölmek tatlıydı baldan.
Serpilmiş hayalime gubar-ı gam ve ızdırap.
Koleramın rapi zat... Hani nerde o eski Rulo Kat?
Hababam'ın ruhu kaçtı, gel de gör Rıfat… Halkım konuşuyor kendi dilini çat pat, kolaysa anlat!

Yürüyüşü paytak paytak, farları yak, karşıya geçmeye çalışıyor çaylak.
"Sen aslında bir hissin" dedim ve aniden yok oldu hortlak.
Doydu mu tumbak? 24'ünde üç öğün Bebelac..
Bitirme hepsini kardeşine de bırak. Biz öyle gördük anadan,
babadan, yarenden.
Hayatında her şey dümenden. Bir gün ölürsen bilme benden..
Bariz boynumu bağladım balona; şimdi baya bir yükseldim yerden.
Sana koyuldu denden. Selam getirdim sana Hollandalı William Tell’den.
Debelenmezsen çabuk biter işimiz eğer beni dinlersen her dem...



Kolera - Kolaysa Anlat

Kolera @ myspace

***önemsiz duyuru :bu yazıyı okuyan sizler gibi türkçe mp3 paylaşımına veya herhangi bir türlü mp3 paylaşımına karşı değiliz ,lakin Türkiye'de basılı ve türk sanatçılardan tarafından yayımlanan albümleri indirseniz de, beğendiklerinizin gidip albümlerini de almanızı veya internetten ücretiyle almanızı tavsiye ediyoru(k)z,naçizane***şimdi reklamlar

"Bir an için çıksan hayatımdan.."


Çocukken bu klibi seyrettiğimde ister istemez üzülürdüm... Hissedebildiğimden de değil, o yolda soyunan adamın gördüklerinden, düşündüklerinden belki de... bir şeyler anlarmışım gibi bakardım.


Sonraları, büyüdüğümü sandığım dönemlerde, Teoman kulakları yoran sesiyle sevdirmişti "Gemiler"i kalabalık bir kitleye.(Teoman da Teoman'dı hani) Ben de sevmiştim ama bir eksik varmış gibi geliyordu. (Ya da fazla olan Teoman'dı.) Ara sıra yine TRT2 de görürdüm bu klibi, biraz daha bana yakın gelirdi klipteki yüzler, çelişkili düzlemler, çıkmaz sokaklar, ağlamaklı şuh kahkahalar, yorgun bir ses, gerçek acı hatta..

Şimdi bilmeyen kalmamıştır şarkıyı... Orhan Atasoy yaşlanmıştır... Bizler kocaman olmuşuzdur... Hala aynı yüzlere bakıp, aynı hisleri duymayı başarabiliyor muyuzdur? Aynı insanlar mıyızdır? Bilmiyorum pek...

Çocukluğuna ve travmatik gençliğine ağlayanlar bozuk çalıyorum şimdi.(Dream Tv Katkılarıyla)

Hepimizonnumarakübistizbacım

İslambul underground da kaldığım kısa süre içinde beynimin posası çıkmıştır ki kendi çapında hezeyanlar ve rüya alemine dalmış kişisel iç çekişlerle beraber güzel güzel sindiriliverdik . Omuz yerken çalınan dop10

Broadcast – Message From Home

Autolux – Capital Kind of Strain

Burial –Etched Headplate

Matmos – Public Sex for Boyd Mcdonald

The Raveonettes – Lust

Sagopa Kajmer & Kolera – Gam Tozu ve Dünyanın Ninnisi

Dj İpek – Neymane

The Orders –World’s Processing Evil

The Organ- There is Nothing I can Do

Broadcast -The Book Lovers

In Red Blue Green..


İnternet aleminde uçup giden yazıcıklardan bazısını buralara koyuverelim dedim,şubat ayında bütün dergilere "kelle" olarak destek veren Thom Yorke beyden burda da kaçışınız yoktur efenim,tahminen 2-3 ay önce yazdığım Radiohead albüm kritiğini paylaşıyorum bidibid :


"""
Uzun zamandır kulağımıza gelen“yeni albümleri çıktı-çıkıyor” söylentileriyle artan heyecan katsayımızı dindirecek bir hareketlilik görememiştik Radiohead cephesinden, Thom Yorke’un solo albüm çıkarması da “artık dağılıyorlar mı?” tabanlı birçok sınırsız geyiğin de konusu olmuştu. Fakat her yaptıkları işle sevenlerinin benliğinde derin izler bırakan Radiohead; ekim ayı başında sitesinde yaptığı açıklamayla bu sefer hem dinleyenlerini hem de müzik piyasasını dalgalandıracak bir olaya imza attı: albümü sitelerinden kendimizin belirlediği bir fiyatı ödeyip resmi olarak indirebiliyorduk. Albümü kutu seti halinde almak isteyenlerse albümün yanında B-side’lardan oluşan bonus disklerine 3 Aralıktan itibaren kavuşmaya başlayacaktı.
Bu hareket sanatçıları zorlayarak istedikleri müziği yapmalarını engellemeleri yanında, onları kullanarak milyonlarca dolar kazanan müzik endüstrisinin dinamiklerine karşı da büyük bir başkaldırı olduğundan müzikle alakalı veya alakasız herkesin gözünü son zamanlarda Radiohead’e çevirdi. Bu olayın getirileri ve müzik piyasasına etkileri uzun zaman tartışılacak bir konu olsa da bunu sağlayan albüm In Rainbows’un müzikal değerinin de biraz önüne geçmeye başlayan bir hadise olma yolunda ilerliyor. Bu yüzden biraz çoğunluktan sıyrılıp; para ve piyasa işlerinden ziyade yüzümüzü müziğe çevirelim istiyorum.

Radiohead geçen albümden sonraki dört yıllık sessizliğini bozduğu In Rainbows’la kendi içinde gerçek bir grup olma olgusunu yeniden kazanmış gibi. Çünkü Kid A ve Amnesiac albümlerindeki elektronik ve deneysel parçaların üstüne gelen “Hail to the Thief” in çıkışıyla beraber Thom Yorke ve Jonny Greenwood’in müzikal açıdan grupta biraz daha baskın bir konuma geldiklerini gözler görmese bile dinlenen müzik belli etmekteydi. Fakat gerek Thom Yorke’un Eraser albümü, gerekse Jonny Greenwood’un Bodysong’u In Rainbows’a gelirken kafalarının rahatlamalarını sağlamış olmalı ki uzun zamandır duymayı özlediğimiz 5 kişilik bir ekibin beraber yarattığı müziği hissedebiliyoruz.

Albümü açan 15 Step bu rahatlığı kaçıracak derecede eski albümlerdeki glitch tabanlı şarkılara benzer bir başlangıç yapsa da şarkının devamında “etcetera etcetera” diyerekten insanı rahatlatan bir melodiye doğru süzülüyor. Bodysnatchers ise geçen seneden beri konser kayıtlarında duymaya alışık olduğumuz Ok Computer ve eski dönemleri anımsatan bir parça. Nude Radiohead B-side’larını toplayanların uzun yıllardır dinlediği en hüzünlü şarkılardan biri“Don't get any big ideas/They're not gonna happen” diyerekten başlaması da size ufak bir ipucu verebilir. Weird Fishes/Arpeggi ise Pyramid Song batığından yüzeye çıkan okyanus hazinelerini gibi parlayan bir aşk şarkısı. Albümün insanı dinleyince direkt olarak depresyona sokan şarkısı All I Need ise hem sözleri hem de ağır temposuyla albümdeki en vurucu şarkılardan. Faust Arp kimse kızmasın ama bence albümün en vasat şarkısı, bu albümde olmamasını dilerdim. Reckoner ise eski halini dinleyenler için oldukça şaşırtıcı bir hale gelmiş, başka bir şarkı olmuş resmen, hafif caz öğelerini de Amnesiac’dan ödünç almış. House of Cards’da yine albümün ağır toplarından, özellikle müziğin yarattığı atmosfer ve üstüne eklenen Thom Yorke’un vokalleri bu şarkıda oldukça sarsıcı bir biçimde önde duyuluyor. Jigsaw Falling Into Place ise The Bends zamanlarını hatırlatmakta fakat gerek şarkı sözleri gerek müziğiyle o dönemden kat ve kat üstün. Albümü sonlandıran Videotape ise insana yaşattığı hüzünle yerlerde süründürecek cinsten. Yüksek bir yerden düşüş hissi yarattıktan sonra insanı kendisiyle baş başa bırakan bir sessizliğe gömülmenizi sağlıyor In Rainbows’ın özünü içinde saklayan bu şarkı, Radiohead’in paha biçilmez B-side’ları Lift, Polyethylene gibi şarkıların piyano ile yeniden vücut bulmuş halleri gibi.

Sonuçta yeni albüm In Rainbows’un indirilebilen kısmını dinledikten sonra daha pek çok şey söylenebilir, fakat kanımca Radiohead müziğinin derinliğinin en önemli özelliklerinden biri şarkıları dinleyen kişiyle beraber, şarkıların da sürekli olarak değişim geçirmesidir. Uzun süre ilginizi çekmeyen bir şarkı, yıllar sonra playlistin derinliklerinden çıkarak hayatınızda yaşadığınız bütün gelgitler içinde sizi bir anda paralize edebilir veya benliğinize ulaşmanızı sağlayan bir yol göstericiye dönüşebilir.

Olaya biraz daha geniş açıdan yaklaşırsak eminim ki yabancı müzik hakkında ufak da olsa genel kültüre sahip herkesin kafasında bir kerecik de olsa Radiohead’le ilgili bir fikir balonu oluşmuştur. Fakat konu Radiohead olduğunda; onlara yüklenen anlamların çeşitliliğinden dolayı her türlü insandan her türlü tepkiyi alabilirsiniz. Çünkü bu canım İngilizler öyle bunalımlı ve bitik bir dünyaya seslendiler ki; kulaklarını kabartıp onların acılarını yüzlerine en iyi şekilde haykıran bu müzisyenleri dinleyen insanların toplamı devasa bir kitleye dönüştü. Fakat bu kitle içinde elbette her türden mahlûkat bulunuyor… Sonuçta onları anlayabilen insanlar için hayatlarının belki de en önemli müziğini icra eden üstün insanlar topluluğuna dönüşseler de, kimileri tarafından kartvizit gibi kullanıldılar, bazıları içinse acıların çocuğu olarak bile görülen bu canım insanları dinlemek zayıflık belirtisi olarak bile görüldü-halende görülüyor-… Yinede haklarında ne düşünülürse düşünülsün; modern ve global dünyaya onlardan daha güçlü ve özel bir grup gelmedi, uzun seneler boyunca da gelmeyecek. In Rainbows’dan çıkan enerji dalgaları da uzun süre zihinleri sallayacak."""

counter on
blogger