R.E.M. İstanbul ?


Kanat Atkaya bugünkü köşesinde R.E.M. konser haberini müjdelemiş. 4 veya 5 Ekim günü olacağı söylenen konserde alt grup olarak Editörs'de yer alabilirmiş miş. Umarım konser gerçekten olur ve losing my relicın dışında R.E.M. şarkısı bilen birileri de doldurur konser alanını.

REM - Lotus

Try Again, Again






Crystal Migraine sitesine bir süredir ulaşamıyorum. Glass Candy hakkında çok kısıtlı bir bilgiye ulaşabiliyorum bu yüzden. Blogosfer de bu insanları pek araştırmaya gerek duymuyor.

Elimdeki bir dolu Glass Candy kaydının kaynağını, kökenini, nereden gelip nereye gittiklerini öğrenmeye çalışırken, yeni bir blog ve bir kayıtla karşılaştım. Wordpress'ten gelen Christ adlı bu şahıs, amatörce, farklı tarzdaki şarkıları bir araya getirip sayfasında dinlememize hatta paylaşmaya olanak sağlıyor.

Ve bu Christ, Glass Candy feat. Aaliyah kaydıyla bir olay yaratmış; Try Again şarkısını, Glass Cnady'nin Beat Box(2007) albümündeki Digital Versicolor'ın müziğiyle bir araya getirmiş. Digital Versicolor çok karanlık başlamadığı için, kayıt dank diye ortalardan girmesine rağmen anlaşılmaz bir bütünlük hissetmenize sebep oluyor. Synthler almış başını gidiyor... Glass Candy'e doyum olmuyor.



Christ Almond


Aaliyah And Glass Candy - Try Again Again

Ruşen Renkli Rüyalar Görüyor...




13. Roxy Müzik Günleri'nde 2. olan Emir Yargın'ın Facebook konulu "Köpek" adlı şarkısı aniden bünyeyi sardı. Elektronik müziğin zayıf karnı olan şarkı sözlerinde de ortalamanın oldukça üstünde olan şahsiyete dikkat çekmek isterim.

Emir Yargın @ MySpace

Emir Yargın - Köpek

Pisi Pisi


Etrafta.com’da gördüğüm Edit Akbayram toplaşması Memleketten Funk Volüm 1’deki pek nadide eserleri dinlerken, Figen Han aplanın şarkısı Pisi Pisi’yi özellikle pek fevkalade buldum. Figen Han'ı merak edip gogıllayınca, seks furyası zamanında onlarca filmde oynadığını, üstüne şarkı söylediğini, bir de hakkında Necmi Onur tarafından “Orospu” isminde bir roman yazıldığını görünce de birden aklıma Hayvan Dergisi’nde Osman Cavcı’nın hazırladığı “Zamanında Anlaşılmamış Filmlere Yeniden Bir Bakış Denemesi” köşesi geliverdi. Bu köşede de Figen Han ismi bol bol geçiyordu. Pek matrak film eleştirilerin olduğu köşenin bir bölümünü de direk buraya yazasım geldi:::::::::::::::

-ortadadipnot: okurkene yazıyı yazan ağabeyimizin bizden oldukça büyük yaşta olduğunu unutmamak gereklidir-


Zamanında Anlaşılmamış Filmlere Yeniden Bir Bakış Denemesi 04 Nisan 2003 -Osman Cavcı-

Bir Daha Affetmem

Genellikle çoğumuzun rezil sırlarımızı paylaştığı bir porno kasetçisi vardır. Öyle önüne gelen dükkâna “ Abi,porno var mı ?” diyemezsin. Ah işte o kırık yıllık videocum kapandı. Zaten bitmiş o işler millet dvd’(dividi)ye kaymış. Hem elindeki kasetler eskimişti, ta 80’li yılların filmleri, bunu tüylerden anlıyorsun yeni filmler tıraşlı. Manyak bir dükkandı, toz pas içinde. Geceleri kendiliğinden meyhaneye dönüşür bir sürü alkolik kafayı çekerdi, hani bakkal meyhaneler vardır ya, benim çocukluğumda bir sürü vardı. 70’li yıllarda… Bilen bilir. Rakılar zuladan içilir, kaşar, sucuk kesilir, alışverişe gelen karı kızın kıçına bakılır, dedikodusu yapılır yerlerdi. İşte bu videocu da tam böyle bir yer, şehrin bütün Kuzuların Sessizliği Antony Pörkıns’ları toplanırdı.

Niye durup dururken bu günah yuvasından bahsediyorum biliyor musunuz? Yakında çıkacak romanımın hikâyesi orada geçiyor. Neyse yeni videocu buldum kendime. Etiler’de lüks semtte, fakat adamın karısı sürekli dükkanda, artık istediğim kaseti alamıyorum, kadından utanıyorum. Beni sapık zannedebilir, (ya da anlayabilir) “ soft” a döndüm daha da iyi oldu. 70’li yılların Yeşilçam seks filmlerini izliyorum, bunu sizinle paylaşmak istiyorum. Filmin adı Bir Daha Affetmem başrollerde Figen Han ve Tarık Şimşek diye biri var. Filmin adıyla konusu arasında bir alaka yok, bu büyük eser eleştirmenlerin gözünden nasıl kaçmış anlayamadım. Film şöyle başlıyor. Sıkı durun –o tarihte Beşiktaş’ta yüzme havuzu vardı, (Çırağan Oteli Sarayı’nın orası) Masraf olmasın diye filme jenerik yapılmamış. Havuzda kamera dolaşıyor, karı kız çekimleri çaktırmadan alınmış görüntüler, kalçalara zoom, sonra bir adam görüyoruz, Tarık Şimşek daltarak daltarak dolaşıyor havuzun kenarında. Bayıltan bir müzik… Gereksiz bir gerilim havası. Plan değişiyor, şimdi ormandayız. Tarık yine dallama dallama yürüyor. Biraz önce havuzdaydı, ne alaka aynı müzik, 34 ZN 544 plakalı Fort marka araba bozuluyor. İçinden sarı peruk ve seksi elbisesiyle iniyor ormana. Ağaçların arkasından Tarık Şimşek çıkıyor. “ Motorum bozuldu” diyor Figen. Tarık’ta “Tüm buralarda tanıdık bir tamirci yok” diyor. Figen’in elbisesinin yırtmacı beline kadar, yani her şey ortada birden ayağı tökezlemiş gibi yapıyor ve kendini yere atıyor. Sonra yerde kıvranıyor, tabi olanlar oluyor, yiyor Tarık bir güzel. Sahne değişiyor, Harbiye Beşiktaş dolmuş durağının orada alakasız bir apartmana kamera zoom yapıyor, meğer ora karakolmuş. Siyah peruklu Figen han,komser Baki Tamer’e bir ihparda bulunuyor, diyaloglar noter tasdikli… “Beni öldürtmek isteyen kişi İtalya'dan iki kiralık katil getirecekmiş” Komser cevap veriyor: “ Yabancı ülkelerden gelen turistlere, biz bir suç işlemedikleri sürece dokunamayız” ve anlıyoruz ki o tarihlerde Türkiye’de kiralık katil, tetikçi yok. Tekrar Beşiktaş havuzundayız, yine Tarık orada telefonla doğru yürüyor. Arayan Komser Baki, diyaloglar şöyle: “ Alo buyurun ben Kemal” (Tarık’ın adı Kemal’miş) “ Ben emniyet amiri Cevat, beni iyi dinle kemal” “ Ama ben tatildeyim efendim”-“Sana ihtiyacımız var Kemal, önce vazife” Telefon kapanıyor, Kemal kendi kendine konuşuyor. “ Buna milli piyango derler.” İnanılmaz film, arak bir müzikle devam ediyor. Konu anladığım kadarıyla şöyle: Sarı peruklu Figen, Siyah peruklu Figen iki ayrı kadın, ikisi de sevişken. Bunu (Kemal) (Tarık Şimşek) de dile getiriyor:” Hayret geçen gün ormanda yasladığım, pardon rastladığım kadına ne kadar benziyorsunuz” Sarı peruk siyah peruğu öldürmek istiyor, amcadan kalan 50 bin lira miras var. Haaaa mesele anlaşılıyorrr. İtalya’dan iki kiralık katil geliyor. Tarzan Çetin ve İhsan Gedik, Tom ve Pol rölünde. Mükemmel Türkçe konuşuyorlar. Siyah peruğun evine kadar geliyorlar. Kapıdan dönüyorlar. “ Boş ver Pol nasılsa tekrar geri geleceğiz” Filmde hiçbir şey sırasıyla değil, apansız başka bir sahne başlıyor, kafa karışıyor. “ Niye bana öyle garip bakıyorsunuz?”, “ Ben mi? ben komser Kemal” ,”Sizi tehdit edenler kaç kişi acaba? “,“ O halde buyurun içeri.” Yine sevişiyorlar, pardon yiyişiyorlar. “ Sana inanamıyorum Kemal” sarı saçlı, fan fatale cezasını buluyor, iki kazma İtalyan’da ayvayı yiyiyor. Bu harika senaryo, adını bilmediğim yönetmen tarafından katledilmiş ( Yine de modern sinemanın öncülüğünü yapıyor. Seyirci konuyu kafasında yapıştırıyor. Her baba yiğit çözemez konuyu) Ve bu güzel konu harcanmış. Figen Han’ı kutluyorum, özellikle yatak sahnelerindeki performansı süper. Yalnız İtalyan rolündeki İhsan Gedik’le denizin içindeki sahnede sanki İhsan abiden iğreniyormuş gibiydi. Kendini öptürmüyordu, İhsan Gedik’de bu işi göbek üstüyle yapmaya çalışıyordu. O şekilde birleşme olmayacağını bu yaşına kadar öğrenemedi mi? Kameramanın gereksiz zoomları (özellikle Beşiktaş Havuzu) sahneleri çok iticiydi. Çok vaktiniz varsa seyredin. "Etiler Alper Video"





Müzik Beslemesi: Edit Akbayram sunar: Memleketten Funk Volüm 1

Osman Cavcı Röportajı


Figen Han - Pisi Pisi

Angaarraaa!


Ankara'lı saykodelika grubu Hayvanlar Alemi'nin yeni EP'si "Hayvan Resort" internete sürüldü. Sıcak sıcak iyi geldi.

Ayrıntılar için:
Deniz'in Kulağı
Hayvanlar Alemi@Myspace
Hayvanlar Alemi@Last FM

Hayvanlar Alemi - Mavi Sepet

I hope, I never have to...



The Presets - If I Know You

Clever lier, fooling us all
Never thought I'd work it out
how could I have known it was ever about you boy?
how there's nothing to say, there's no words
and we're not talking anyhow
you must have known I was never to doubt you boy

...if it was so fine, it was so good
oh you're unbelievable
all this time I've been living without you boy
not your lying
it felt so good, the world don't know
now they'll never find out
all these years she must've been beside you boy
don't forget that I

was the one that you found
and if I know you
you'll find me someplace new
I hope I never, I hope I never have to
you were a waste of time
and if I know you, learned long ago it's true
I hope I never, I hope I never have to

Go and explain, explain it again, boy that this all started
found you lying in the arms of another girl
so stop your crying
day after day, year after year
far too long and lost it
you must have thought I was nothing without you boy
don't forget that I

was the one that you found
and if I know you
you'll find me someplace new
I hope I never, I hope I never have to
you were a waste of time
and if I know you, learned long ago it's true
I hope I never, I hope I never have to

And tonight, if we learn that the world's on fire
I guess I'll turn to you
I hope I never, I hope I never have to

I'm always learning things the hard, hard, hardest way.

Cause I was the one, that you found
and if I know you, you'll find me someplace new
I hope you never, I hope you never get to

Tonight, if we learn that the world's on fire
I guess I'll turn to you
I hope I never, I hope I never have to


foto by Selin C.

Hairnet Paradise




Bir cumartesi, gökkuşağında yaşayan şamanların arasına karıştım. Hiç duymadığım, inanmadığım hayatlardan bahsetti onlardan birisi. Bahsetmediklerini de, zaten O daha konuşmadan anlamıştım. Birşey oldu; biraz değiştim sonra...

Bu gece, sürprizli yine. Dileğimi doğru tuttuğum için şamanlar gelmeden bu diyara, onların müzikleri geldi kulağıma, uzaklardan. Yine birşeyler anlatıyorlar. Çok yoruldum, anlattıkları çok ağır; yine de onların bu masum erotizmini atamıyorum üstümden. Büyü olmalı bunların yaptığı...

Başımda siyah tüller uçuşuyor. Ağır bir makyaj yaptım; pembe allık sürdüm. Bıyık çizdim yüzüme. Saçlarımı kestim. Bir ritüeli gerçekleştiriyoruz bu gece.
Dinleyecekleriniz, daha önce duymadıklarınız. Görecekleriniz, her seferinde farklı bir rüya. Cennetin meyveleri, işte burada.

Ayyuka Röportajı


Sevgülü sanal mecmua Reset için yapılan ve Trendsetter mecmuasının mayıs sayısında da okuma imkanınız olan röportajı buradan da paylaşma ihtiyacı duyuyorum,beğeninize::::::


Kendi isimlerini taşıyan ilk albümleriyle uzun zamandır dinlediğimiz en güzel yerli kayıtlardan birine imza atan ve İstanbul sahnesinin en “harbi” gruplarından biri olan Ayyuka’ya net üzerinden sorular yönelttik. Onlar da sağ olsunlar bizi kırmayıp cevaplandırdılar. Göz atmadan geçmeyiniz efenim.

Eskişehir'den İstanbul 'a geldiğinizde bir kurtlar sofrasına düşme durumu yaşadınız mı?

Özgür: Biz daha çok kendi soframızı kurmak peşine düştük. İstanbul’a zaten müzik piyasasına girmek amacıyla gelmedik. Kurtlar sofrasından kasıt buysa bizim o sofrayla pek alakamız yoktu. Ama Eskişehir’deki rahatlığın burada olmadığı kesin. Bu rahatlık da insanların daha çok birlikte vakit geçirebilmesini sağlıyor. Bu yüzden bir müzik grubunun sağlıklı bir şekilde ortaya çıkması için uygun bir ortam.

Genelde cover gruplarına ve eğlence sektörüne hizmet eden barlar; amatör grupların kendi müziklerini yapmalarına sekte vurur, bu bakımdan Peyote'nin hayatlarınızdaki önemi nedir?

Ahmet: Peyote kendi müziğini insanlarla paylaşmak isteyen tüm gruplar için önemli bir mekân. Ayyuka olarak herhalde sahnede en rahat olduğumuz yer Peyote'dir. Burada yeni denemeler yapıyoruz, başka gruplardan arkadaşlarla doğaçlamalar yapıyoruz. Böyle mekânların artmasını umuyorum.

Altan: Kendi müziğini yapmak, canlı müzik piyasasında neredeyse alternatif bir yol olarak görülüyor; yeterince ünlü değilsen tabi. Oysa müzik "yapmak" bu olmalı. Peyote gibi yerlerin azlığı utanç verici geliyor.

Devamlı kulaklarımıza çalınan "doğu-batı sentezi "etiketi sizin müziğiniz içinde kullanabilir bir tanım olabilir mi?


Özgür: Biz bir sentez ortaya koyacak kadar doğulu veya batılı değiliz. Bir coğrafyanın etnik müziğini yapmıyoruz. Müzikal birikimimizde doğunun da batının da yeri var. Bu doğal olarak gelişen bir süreç. Bir müziği diğerinin içinde eritmek gibi bir yaklaşımımız olmadı hiç. Bize ne güzel geliyorsa onu yaptık. Kendimizi özgür bıraktık.

Alican:İstediğin şekilde değerlendirebilirsin müziğimizi, ama yaptığımız şey, dede korkut hikayelerini Bukowski atmosferinde anlatmak olmuyor yada aklımıza buna benzer fikirler gelince gülüp eğlenip geçiyoruz..Bizim iddia edebileceğimiz tek şey var, müziği sonucuna göre yapmıyoruz, o süreci yaşıyoruz.


Müziğinizi üretirken çıkış noktalarınız neler oluyor? Yeni şarkı üretirken bağlı kaldığınız bir düzen var mı yoksa doğaçlama mı gelişiyor süreç?


Özgür: Bağlı kaldığımız bir düzen yok. Her türlü olabiliyor şarkılar.

Altan: Özgür'ün yapıp getirdiği birçok parça var. Onlara genelde hallaç pamuğu muamelesi yapıyoruz. Bazen onların içinde de doğaçlıyoruz. Tavırdan düzenlemeye kadar her şeyin sürekli değiştiği bir dönem geçiyor. Doğaçlamadan çıkan şarkılar da ilk serbestliklerini kaybediyor haliyle ve bu değişim yavaşlasa da hiç durmuyor.

Alican: Gelişine vuruyoruz diyeyim.


Sizin gibi kendi müziğini üretmiş ve üreten ZeN- Replikas gibi grupların müziğe bakış açınıza katkıları oldu mu -varsa nelerdir?


Özgür: Doğaçlamanın herkesin tek tek solo atmasından başka bir şey de olabileceğini Zen'den gördük. Bu açıdan gayet zihin açıcı bir müzikti Zen'in yaptığı. Konserlerde neyle karşılaşacağınızı bilemezdiniz, çok iyi de olabilirdi çok kötü de. Garantici değil cesur bir müzikti.

Ahmet: Replikas'ın Köledoyuran albümünü ilk dinlediğimde albümün atmosferi ve özgünlüğüne şaşmıştım. Bu samimiyetin mümkün olduğunu görmek, kendi müziğini yapmak isteyen beni oldukça yüreklendirmişti..

Alican: Replikas, albümden önce kendi şarkılarını çaldığı, doğaçlamaların olduğu konserler vererek adını duyurmuş kemik kitlesini edinmiş bir gruptu, o zamanlar durum da şöyleydi, barlarda cover çalarsın grup cover da iyiyse isim yapar ondan sonra albüm olursa olur. Köledoyuran bu sisteme tamamen ters olarak çıktığında biz de Eskişehir’deydik, Replikas’ın, hem de öyle kısır bir dönemde, girdiği yoldan gerçek anlamda etkilenmiştik.

Ülkemizde son birkaç yılda rock müzik oldukça popüler hale gelmişti ve "satılabilir" bir konuma geçtikten sonra peş peşe birçok müzisyen ve albüm fırladı piyasaya. Fakat şu sıralar biraz gerileme var gibi piyasada… Türkiye müzik sektörünün şu anki durumu hakkında neler düşünüyorsunuz?

Ahmet: Piyasaya fırlamış olan bu birçok müzisyenden pek azı uzun soluklu olacak diye tahmin ediyorum.

Altan: Albüm satışı çok şeyden etkilenen kırılgan bir konu. Her şeyden çok müzik dinleyicisinin durumuyla alakalı… Mesela arabalarda CD player yokken CD satmıyordu.

Alican: Burada bazı gruplar için albüm kapağı tasarladım, bir kaç klip çektim, hepsi için konuşmuyorum, tasarımcı yada yönetmen olarak çalıştığım bu işlerde sektörün işleyişini ve sektöre hizmet veren büyük başların genel düşünce ve davranışlarını gördüm; Türkiye müzik sektörünün şu anki durumu hakkında tek bir şey söyleyebilirim; “cahilin sesi.

Albüm çıkarırken satıp satmaması gibi bir endişeniz var mıydı?

Özgür: Endişemiz değil merakımız vardı. Merakımızı yendik. Satmadı...

Altan: Geri kalan albümleri de yaktık.

Alican: Daha çok albümün çıkmasıyla ilgili endişelerimiz vardı.

İlk klibinizi Toz Bulutu'na çekmenizin sebebi nedir?

Altan: Ayyuka müziğiyle demeyeceğim ama şarkılarıyla ilgili birçok özellik bu parçada var. Birde ne yapmak istediğinizle ilgili net bir fikriniz varsa her şey hızlanıyor.

Alican: İlk klibi kendimizce yapmak istedik, insanlara makyajlı görüntüler yerine, içimizden geçen bir atmosferi sunmayı tercih ettik. “Toz Bulutu” da, İlk albüm ilk klip olmasından dolayı, hem Ayyuka’yı anlatabilen bir şarkı, hem de kafamızdaki fikirlerle örtüşen bir şarkıydı..


Ayyuka'nın dışında çalıştığınız solo projelerinizde durumlar nasıl aceb?


Alican:Onur Balabanla Nordik adlı bir proje var, www.myspace.com/nordiktr den takip edebilirsiniz. Henüz ısınma aşamasındayız diyebilirim.

Peki şu sıralar dinlediğiniz favori isimler kimler?

Özgür: Dj Shadow, Beastie Boys, Pink Floyd

Ahmet: Özgüre ek olarak; Led Zeppelin, Rjd2, The Coral, Creedence, Arctic Monkeys

Altan: İsim vermek gerekirse; Azerbaycan Oyun Havaları, Mars Volta, Beck ve her daim John Frusciante.

Alican: Beastie Boys, Justice, Frusciante, Radiohead, Lhasa, Vincent Gallo, Leafcutter John.

Özel olarak merak ettiğim bir husus var ki Sonic Youth'un altında çalmak nasıl bir duyguydu?

Ahmet: Sonic Youth'un altında çalacağımızı Sarıkamış'ta askerliğimin son günlerinde öğrendim. Bu haber, son günlerimi mutlu geçirmemi sağladı. Özellikle Sonic Youth üyeleriyle tanışmak çok keyifliydi.

Altan: Sağ olsunlar bizi çok altta hissettirmediler. Ayaküstü de olsa birlikte vakit geçirebildik, birlikte dolma yemek burada bahsedebileceklerimden.

Alican: Behind the music,1991: The Year Punk Broke, vs. gibi videolardan bildiğimiz kareleri, çıplak gözle görme hezeyanı yaşadım ben, Hoş hepsinde bir yaşlılık alameti vardı bir yandan ama şunu unutmam artık, Lee Ranaldo ile Sonic Youth sahneye çıkmadan önce, uzun ince konuştuk, hepimiz hem fikir ayrıldık… O çalmaya gitti, biz dinlemeye girdik. O gitarı düşürdü, biz yönümüzü bulamadık. :::::::::

Ayyuka Myspace

Ayyuka Last fm

Gölgelerin Gücü Adına


The Portrait is Finished and I Have Failed to Capture Your Beauty albümünden:

Hello Blue Roses - Shadow Falls

red or dead'e pek teşekkür

Selofan feat. Yazbukey




Fasyon da bozuk çalmıyor mu bazen?
Dino, Fünd yardım etti. Reset! destek verdi. Ben de, yaptım gitti. Harika da oldu.
Ayrıntılar için:
@Reset!
@Dino

And I love you...



Cate Le Bon bir şahane... Kendisi A'cappella ve Nu-jazz yapıyormuş. Keşke hep elinde orguyla böyle şarkılar söyleseymiş. Neon Neon iç geçirtiyor müziğiyle...

Ama "I Lust U" nun bu hali tutkudan, şehvetten ziyade; sevimli. Hatta şirin, cici gibi sıfatlarını çok göremeyiz bu halleri için. "And I lust you" derken, bakışlarımız değişmiyor. Adeta renklerle org öğreniyoruz.

Forever Young

Dışarı çıkalım. Pazar ertesi bile tatil. Stadyuma gitmeyelim ama; orası çok kalabalık... Çocuklar da genç değil mi? Bana göre çok gençler. O zaman bir luna parka da gidebiliriz. Atlı karıncaya da bineriz, değil mi? Dondurma da yiyebiliriz. Gündüz diskosu da varmış hem bugün; dans edelim o zaman.

Beyoncé - Deja Vu(feat. Jay Z)

She speaks through me...



CocoRosie kardeşler, boyutlar arası geziniyorlar ve beat ve synth cennetinde ışıltılı arplarıyla karşılıyorlar bizleri. Kulağımıza aryalar fısıldıyorlar...

Kanlı canlı bir rüya hatırlıyorum bu yeniyi dinlerken. Ağlamaktan makyajı akmış kadınlar geliyor aklıma. Kristalize sesler duyuyorum uzaklardan bir yerlerden. Jelatinden nehirler, zaman makinaları, gökyüzünü kaplayan bir gökkuşağı, tek boynuzlu atlar, uçsuz bucaksız bahçeler görüyorum.

Bir çınar ağacının altında uyuyakalıyorum. Rüzgar yüzüme vuruyor. Üzerime renkli bir örtü örtüyorlar. Birileri uykumda rüyaya taşıyor. Orada atlı karıncaya biniyorum. Sokaklara illegal kalpler sprayliyorum. Koşuyorum ve durmadan koşarken düşüyorum. Uyandığımda, dizimdeki renkli yaraları görüyorum.
İnanmak ne kadar güzel.

CocoRosie - God Has A Voice, She Speaks Through Me

Lanetli Pazar


Pazar günleri her zaman sıkıcı olmaya aday... Olumsuz olmak veya olumsuzluklarla karşılaşmak hiç şaşırtıcı değil bu gün. Her an evinize yıldırım düşebilir, televizyonunuz patlayabilir, tanıdığınız tanımadığınız herkesle kavga edebilir, gündüz gündüz kalabalığın içinde gaspa uğrayabilir ya da yalnızlığınıza isyan edip antidepresanlara sarılabilirsiniz. En sevdiğiniz şarkı bile o gün kafanıza bir balyoz gibi düşerek geri dönüşüm kutusundaki yerini alabilir.

Evlerin ve insanların şuursuzca çoğaldığı bir pazar gününden kurtulmak için;
Sıcak havayı hazmedemeden yeşilliğe kendini salamayan bedenlere, makilik ortamlarda yakar top oynamayı; çam ağacı kokusunun her an yangın çıkarabileceği hissini uyandırmasını, polen yağmuruna ve böcek saldırılarına uğramalarını ve bulunabilecekleri yeşil alanlardaki kene tehlikesini bir an olsun unutmalarını; çıplak ayaklarıyla koşuşturup doyasıya elektrik atmayı... hatta mümkünse ıssız bir sahil bulup kumlarda frizbi oynamalarını şiddetle tavsiye ediyorum.
Sevdiceğine yakın olanların da alışveriş merkezleri yerine, antistatik yataklarında televizyondan uzak, birbirlerine yakın kozmik seyahatlar yapmalarını tavsiye ediyorum.
Lanetli pazarın onları kucaklamasına izin vermiyorum.

Ben de... İçimden geçen müzikle, içimdeki pazar gününü kovuyorum şimdi.

CocoRosie - Good Friday
Chromatics - Runnig Up That Hill
Glass Candy - Rolling Down The Hills
The Knife - Behind The Bushes

Hipnoz



Bu sabah itibariyle bütün radyolarda dinleyebileceğimiz ve muhtemelen bütün yaz boyunca da buna isteyerek veya istemeden devam edeceğimiz, yaza damgasını vuracak ve "Artık yeter, bu ne be!" dedirtecek; polemikten polemiğe gezdirecek Hande Yener şarkısı... Hipnoz!!

Ama kim ne derse desin, Hande iz da bezt. O Marilyn Manson saçına, kötü zannedilen kareografına rağmen...

Hande Yener - hİPNOZ

Oh Pits Dare Ho Tips Dare Ho Spit

Portishead'in kendi sitesine yenilerde yüklediği The Rip'in klibine bakarken kendi adıma Kid-A'dan beri bünyeyi bu kadar çalkalayan bir albüm dinlemediğimi belirtivereyim. The Rip'le transa geçmeyen varsa, Machine Gun öneriyorum, tokat mayetinde.



Beni al kollarına

Günün erken saatlerinde, ailemize küçük, kara bir oğlan çocuğu katıldı. Bütün hepimize, bütün annelerime anneler günü hediyesi olarak geldi kendisi... Bütün masumiyetiyle, bütün sıcaklığıyla gelen bu bebek ile şehirler arası büyük bir mutluluk dalgası hissediyoruz şu sıralar.

Annelerimi çok seviyorum. İlkokul öğretmenimi, komşuannemi, anneannemi, teyzelerimi, bir de gerçek annemi...

Doğurursam eğer bir gün, çocuğumu da çok seveceğim. Doğurursam eğer bir gün, herşeyi biliyor, hayatı anlıyor, anlayışla karşılıyor olacağım.
Denizler kadar derin, kocaman bir kalple seveceğim onu. Aynı annelerimin beni sevdiği gibi...


Santogold - Anne
Moloko - Mother
Crystal Castles - Mothers Know Best
Tek istediğim ise... Chromatics - I Want Your Love
Bunu görmelisiniz... mutluluk

fotoğraf// Nevin Aydoğan(horozşekeri)

The Radio Dept. - Freddie & The Trojan Horse


The Radio Dept'in yeni albümünün ancak sonbahar mevsimine yetişeceği haberlerinin ortaya çıkmasıyla beraber, dinleyenleriyle arayı açmamak için Freddie & The Trojan Horse isimli şarkıyı sanal ortamlara salmışlar. Piçfork sitesinden direk arak



The Radio Dept. - Freddie and the Trojan Horse

Your Soul Unoriginal


Roll’de Dört Kere Dört bölümüne bakıp Peyote kısmısında ismini gördüğüm Avagami’yi indirmek suretiyle Stereototal’daki ablamızın yerine erkek vokal geçerse ve Amerikanya semalarına taşınırlarsa kulaklara gelecek yegane grupla da karşılaşmış bulundum. 2007 Ağustos ayında "Metagami" isminde bir albüm de yayınlamış olan gruba göz atmanız önerile. slm asl nbr, cam var mı?


Avagami - Unoriginal


Avagami - Trombone Solo

Avagami - Fuck The Man


Avagami Myspace

Okocha Paperplanes



Gündemi bir sene önceden takip ediyorum çoğu alanda, zaten M.I.A aplayı über merciler işaret parmaklarıyla gösteriyordu uzun zamandır, şimdi bende el ediyorum, Jay-Jay Okocha'lı şarkısını paylaşıveriyorum.

M.I.A. - PPRPLNS ryeryeAB

Cey-Cey Okocha @ wiki

How good it feels for me...


CRYSTAL CASTLES - Courtship Dating (official video)


Kristaller göz alıcı. Adamın yüzü yere bakıyor. Neredeyse şugeys!!! Ortam karanlık; yer yer parçalı spotlu, bit gürültülü ve synth yağışlı. Aklımız başımızdan gidiyor. Ama bakmayın siz kızımızın böyle utangaç olduğuna... Videoda sweatshirtünün iplerini emiyorsa da, hanım kızımız konserde o spotları altından altından yerken öyle görünmüyor hiç. Zaten, yakında öyle olmadığını da kanlı canlı olarak görecekmişiz gibi bir his var içimde.

Bu arada, kristalize şeylerden bahsetmişken...
Aşkını bir seri headbang ile ilan edenler için Courtship Dating
Rejim yapanlara, pilates sonrası atıştırmalık Crystal Cookie
Günde bir kere tok karnına, kronik baş ağrılarınız için Crystal Migraine
Akar, akar, akar Tuzlukta, poşette

counter on
blogger